Herkesin hayatında, yoğun bir şekilde öfkelendiği insanlar vardır. Odaklandıkça ve düşündükçe içindeki öfkenin daha da çok kaynadığını fark ettiği…
Anlam veremediği için sürekli düşünür, nasıl böyle yapar, ya da yapabilir? Nasıl? Nasıl? Nasıl?
Anlayamaz, kavrayamaz.. Kendi bildiği öğretilere göre olması gereken şey ne ise, karşısındakinden de onu bekler... Aslında kendi gibi olmasını bekler.
Peki size bir soru; Neden biri, sırf siz istiyorsunuz diye, sizin gibi biri olsun.
Cevap: Sizin neden onun gibi biri olmak istemeyeceğinizle aynıdır.
Bir insan ne ise odur. Yolda giderken sinyal vermeden önünüze çıkan adam, siz ona küfür de etseniz, aynısını yapmaya devam edecek. Sözünü tutmayan baba, siz ona kırılsanız da, tutmamaya devam edecek. Yalan söyleyen arkadaş, siz ona hiddetlenseniz de, söylemeye devam edecek. Sıranızı alma hakkını kendinde bulan kişi, siz bağırıp çağırsanız da, o hakkı kendinde görecek. Bütün iyi niyetinizi suistimal edenler; siz öfkeden kudursanız da devam edecekler.
Yani uzun lafın kısası, herkes kendi bildiği doğrularla kendini var edebildiği kadar yaşıyor. Öfkeden kendinize zarar vermenize neden olan insanları anlamaya çalışmaktansa, neden bu kadar çok öfkelendiğinizi bulmaya, yani kendinizi anlamaya çalışır mısınız?
Kabullenin, sizin gibi düşünmeyebilecek, hissetmeyebilecek, davranmayabilecek insanların olduğunu. Onlar zaten sizin gibi düşünen, hareket edenlerden olsalardı, siz kendinize bu kadar güçlü bir duyguyla zarar vermezdiniz.
İnsan anlaşılmadığını, duyulmadığını, haksızlığa uğradığını düşündüğü, değersiz hissettirildiği, yok sayıldığı noktalarda öfkelenir. Çok da normal bir tepkidir. Fakat eğer öfke bu denli güçlü bir duyguysa ve varlığıyla fiziksel pek çok rahatsızlığa da neden oluyorsa, neden sizi bu denli kötü hissettiren bir şeye izin veriyorsunuz?
Neden siz kendinize zarar veren bu duyguyu, kendinizi yok sayarcasına sahipleniyorsunuz da, çözmeye çalışmıyorsunuz?
Çözüm önce kabullenmeyle başlar.
Biri, sizi duymuyorsa, duymayacak,
Biri, sizin hakkınızı yememesi gerektiğini anlayamıyorsa, anlamayacak,
Biri, sorumluluklarının farkına varmamışsa, varmayacak,
Biri, hayata ve olaylara sizin gibi bakmıyorsa, bakmayacak…
Yani uzun lafın kısası, biri ya da birileri sırf siz istiyorsunuz diye, öyle olmayacak. Sırf siz istiyorsunuz diye kendinden vazgeçmeyecek.
Hiç düşündünüz mü? Belki o değiştirmek istediğiniz kişi de, sizi kendi istediği formata sokmaya çalıştığı için bu çatışmalar oluyordur, diye?
Yani düzen, siz kendinizi yıpratsanız, kendinize zarar verseniz de vermeseniz de, bir şekilde herkesin kendi doğruları ve yanlışlarıyla devam edecek. Çünkü aslında herkes kendi gibi birilerinin varlığını yanında ister. Çünkü, Bireyin en temel psikolojik ihtiyacı anlaşılmaktır. Kişi, anlaşıldığını düşündüğü yerde; güvende ve huzurlu hisseder. Anlaşılmadığını hissettiği yerde; huzursuz ve kaygılı olur. Çünkü anlaşılmadığımız yer, her türlü yanlış anlaşılmaya ve neticesinde kontrol edemeyeceğimiz tehditlere yol açar.
Başta sorduğumuz sorumuza geri dönecek olursak, ‘Neden kendinize bu kadar zarar veren bir duygunun tüm benliğinizi kaplamasına izin veriyorsunuz?’
Nedeni; kendinizi yok saymak olabilir mi?
Tavsiyem; Hayat karşınıza her ne çıkartırsa çıkartsın, ne kadar değerli ve kıymetli olduğunuzu unutmadan ve hayatta her şeyi kontrol edemeyeceğini bilerek, sevgi ve huzurla hayatı yaşamanız yönünde olacaktır.
Hayatınızdan çıkartamayacağınız insanları, oldukları gibi kabul etmek ve değiştirmeye çalışmamak. Aynı zamanda hiç değişmek zorunda olmadıklarını hissettikleriniz, yani sizin gibi olanların yanında, kendinizi huzura ve güvene bırakmanızla mümkün olacaktır.
Öfke çok güçlü bir duygudur, doğrudur... Ama ondan çok daha güçlü ve kudretli olan duygu ‘sevgi’dir. Ve insanın kendine ve çevresindekilere karşı hissettiği gerçek sevgiyle üstesinden gelemeyeceği hiç bir şey yoktur.
Hiç Bitmeyecek Sonsuz Sevgimizle;
ENA